Gölge Oyunu ve Karagöz Oyunu Hakkında Bilgi ve Örnekler

Etiketler :



Gölge Oyunu Nedir ?
Gölge Oyunu Genellikle deriden kesilmiş bir takım insan, hayvan ve eşya tasvirlerinin arkadan ışık verilerek, gölgelerinin gerili beyaz bir perde üzerine düşürülmesiyle oynatılan oyun. Doğu’da ortaya çıkarak yetkinleşen Gölge Oyunu’nun büyüsel -dinsel kökenlerden kaynaklandığı Çin’de 11. yüzyıla uzandığı belirtilmektedir. Çin’de Buddhacı ve Taocu efsaneler ile Çin tarihinden öyküleri işleyen Gölge Oyunu, 13. yüzyılda yer aldığı Hindistan’da hinducu destanları işlemiş, bu yolla da Endonezya Gölge Oyunu üstünde etkili olmuştur. Endoneza’da İslamcı etkiler kazanan Gölge Oyunu, 15. yüzyıldan başlayarak Tayland’da da yer almıştır. Orta Doğu’da, en eski Gölge Oyunu metinleri Mısır kökenlidir. Gölge Oyunu, 16. yüzyılda, geleneksel Tür tiyatrosuyla birlikte yeniden canlanmıştır. Doğu Asya örneklerine karşıt, Türk Gölge Oyunu olan Karagöz, geleneksel dinsel biçimlerin dışında gelişme gösterdiği kadar, dünyevi ve komik içerikli de olmuş, toplumsal eleştirel çizgiler taşımış; bütün Osmanlı topraklarına, Yunanistan ve Balkanlar’a yayılmıştır. Avrupa’da 17. yüzyıldan başlayarak tanınan Gölge Oyunu, kukla oyununun yaygınlığı karşısında gelişme olanağı bulamamış; ancak Fransa’da “Çin gölgeleri”adı altında, kabare tiyatrosu özellikleri içinde ele alınmıştır. Gölge oyunu, bu geniş yayılma süreci içinde birçok kültür etkinleşmesini kendinde barındırmış; temel özelliği aynı kalmakla birlikte, tasvirler ve oynatma bakımından teknik ayrılıklar gösterdiği kadar, değişik toplumlardaki işlevselliği bakımından da içerikçe ayrı özellikler göstermiştir.

Bölümleri:
1)Mukaddime (Giriş)
 Oyundan önce perdenin ortasına konan göstermelik, nâreke (kamıştan yapılmış bir çeşit düdük - soldaki resim) zırıltısı ve tef velvelesi ile kaldırılır. Göstermelik oyun hakkında fikir veren bir tasvir olabileceği gibi oyun ile ilgisiz bir tasvir de olabilir. Göstermelik konmasının amacı seyircinin oyuna odaklanmasını sağlamak ve oyunun başladığını belirtmektir. Göstermelik kaldırıldıktan sonra 
Hacivat şarkısını söyleyerek seyirciye göre sol taraftan perdeye gelir. Şarkısını bitirdikten sonra perde gazelini okur, perde gazeli de bittikten sonra seyirciyi selamlar ve Karagöz’ü perdeye getirebilmek için tegannî’ye (tegannî kelimesi makam ile şarkı söyleme anlamına gelir, burada Hacivat’ın bir melodi ile ah bana bir eğlence medet diye seslenişi tegannî olarak adlandırılır)başlar. Karagöz camdan uzanır ve Hacivat’a bağırmamasını söyler, Hacivat’ın bağırmaya devam etmesi üzerine kafası kızan Karagöz aşağı atlar ve Hacivat ile kavga ederler. Hacivat kaçar, Karagöz sırtüstü yerde yatar vaziyette iken Hacivat’a söylenir. Sonunda (bir daha gel bak ben sana neler yaparım) der demez Hacivat gelir. Hacivat’ın gelmesiyle Mukaddime biter, Muhavere başlar.
2)Muhavere (Söyleşi, atışma)
 Muhavere asıl oyunun konusuyla ilgili değildir. Bu bölüm Karagöz’ün yabancı sözcükleri kullanarak konuşan Hacivat’ı yanlış anlaması ya da yanlış anlar görünmesi, böylece ortaya türlü cinaslar ve nükteler çıkmasıyla sürer gider. Eğer oyun uzatılmak istenirse muhavereden sonra istenirse bir de “Ara Muhaveresi“ oynatılır. Ara muhaveresinde klasik muhaverelerden farklı olarak karagöz ve Hacivatın yanı sıra daha farklı tipler de oyun katılabilir. Muhavereler her konuya açıktır, önceden bilinen bir muhaverenin içine günlük olaylar sokulabileceği gibi, günlük olayları şakacı bir dille eleştiren doğaçlama muhaverelerde olabilir. Karagöz oyunlarında doğaçlamaya en uygun bölüm muhavere bölümüdür. Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühre, Leyla ile Mecnun gibi klasik oyunların fasıl bölümleri güncel olayların işlenmesine çok fazla müsait olmamasına karşın, bu oyunların muhavere bölümleri her tür konunun işlenmesine açıktır.Bu Karagöz oynatan ustanın maharetine ve kültürüne bağlıdır. Bu yüzden Karagöz oynatacak kişinin dağarcığının zengin olması gerekir.
3)Fasıl (Bir öykünün anlatıldığı asıl oyun)
 Bu bölümde bildiğimiz tiyatro oyunları gibi baştan sona bir oyun oynanır, oyunun akışına göre kendi kılık ve şiveleri ile Zenne,Çelebi, Tuzsuz Deli Bekir, Beberuhi, Tiryaki, Frenk,Yahudi, Acem, Matiz gibi değişik tipler girip çıkarlar. Elbette ki başrollerde her zaman karagöz ile Hacivat vardır. Karagöz ustası oyunun akışına göre bu tipleri azaltıp çoğaltabilir. Bazı oyunlarda Karagöz ve Hacivat’da oyunun akışına göre değişik kılıklarda perdeye gelip rollerini yaparlar. Örneğin Karagöz’ün gelin olması oyununda Karagöz gelin kılığı ile oyuna katılır ya da cazular oyununda Karagöz cinler tarafından çarpılıp eşek haline gelir, Karagöz’ün ağalığı oyununda Hacivat kahya olur , salıncak oyununda ise Karagöz tarafından tanınmamak için kadın kılığına girer.
4)Bitiş
 Fasıl bölümü sona erdikten sonra Karagöz ile Hacivat perdeye gelirler (eğer rol gereği perdede farklı bir kıyafet ile görünüyorlarsa perdeden çıkıp normal kıyafetleri ile gelirler). Karagöz oyunlarının klasik bir bitişi vardır. Fasıl bölümü bittikten sonra perdeye seyirciyi eğlendirmek için şarkı veya türkü eşliğinde bir tipleme gelir, eskiden dansöz ya da köçek çıkarmış ancak bu tipleme günümüze uyarlanarak tanınmış bir şarkıcı ya da türkücü vs. olabilir. Eğlendirici tipleme de çıktıktan sonra Hacivat "aman Karagözüm nedir bu işler" der, karagöz ise "kafanı kırsın geyiklerle keşişler" deyip Hacivata tokat atar. Bunun üzerine Hacivat "yıktın perdeyi eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim hemann" der ve seyirciyi selamlayarak çıkar. Karagöz’de "her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola, ehh Hacivat bir dahaki oyunda yakan elime geçerse vayyy haline" der ve seyirciyi selamlayarak çıkar. Perde arkasındaki ışığın sönmesiyle oyun sona erer.
Karakterler:
"Karagöz ve Hacivat" oyunlarında, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan ve toplumun farklı sosyal ve ekonomik katmanlarından gelen tiplerle (kabadayılar, uyuşturucu müptelaları, özürlüler vb), İmparatorluk şemsiyesi altında yaşayan çeşitli milletleri temsil eden tiplemelerin (Yahudi, Rum, Arap, Acem, Arnavut vb.) hemen hepsi yer alır. Bu tiplemeler temsil ettikleri kitlenin en temel özellikleri (kılık, kıyafet, davranış biçimleri, şarkılar, danslar, maniler vb) ile ön plâna çıkarlar ve perdede göründükleri anda bu özellikleri (işaretleri) ile anında farkedilirler[3]. Bu tiplemeler ve temel özellikleri şunlardır:
·         "Karagöz": Saçsız başına “ışkırlak” adı verilen şapka giymektedir. Hiçbir zaman düzgün bir işi olmayan Karagöz eğitim almamıştır. Hacivat'ın ona bulduğu geçici işlerde çalışır. İçi dışı bir, olduğu gibi görünen, tepkilerini çabuk açığa vuran bir halk adamıdır. Halkın sağduyusunu temsil etmektedir. Merttir, cesurdur bu yüzden başı sürekli beladadır. Meraklı, patavatsız ve açık saçık konuşur. Bazen hile yaparak diğerlerini kandırmaya çalışır. Karısı ile sürekli didişir.
·         "Hacivat": Yukarıya doğru kıvrık sivri bir sakalı olan Hacivat, kurnaz, içten pazarlıklı bir tiptir. Eğitim almış olduğu bellidir ve her konuda iyi kötü bilgi sahibidir. Herkesin nabzına göre şerbet verir. Karagöze göre daha kültürlü, aklı başında ve güvenilir bir tiptir. Arapça ve Farsça sözcükleri sıkça araya sokuşturduğu süslü bir dille konuşur. Bu nedenle Karagöz onun dediklerini çoğu zaman anlamaz ya da anlamazlıktan gelir. Oyunlardaki gülütler genelde bu söz oyunlarına ve yanlış anlaşılmalara dayanır.
·         "Çelebi": İstanbul lehçesiyle konuşan kibar aile çocuğudur. Ailesinden kalan mirasla geçinir. İyi giyinip, güzel konuşur. Şiir okumasını sever.
·         "Tiryaki": Uyuşturucu müptelası bir işsizdir. Bu nedenle hep uyuklar. Tütün, nargile, kahve, gibi keyif verici maddelere de düşkündür.
·         "Beberuhi": Diğer adları “Altı kulaç” ve “pisbop”tur. Yılışık ve yaygaracı olan bu karakter hızlı hızlı konuşur, işi gürültüye getirir, sık sık ağlar.
·         "Kayserili": Asıl adı Mayısoğlu olan karakter, Kayserili şivesiyle konuşur ve genellikle bakkal veya pastırmacı olarak perdede gözükür. Bir işareti de kolundaki yumurta sepetidir.
·         "Kastamonulu": Asıl adı “Himmet Dayı” veya “Himmet Ağa” olan bu iri yarı adamın mesleği odunculuktur ve işareti elindeki baltasıdır. Kaba saba bir adamdır ve Kastamonu şivesiyle konuşur.
·         "Laz": Tipik işareti elinde taşıdığı kemençedir. Hızlı konuşur, kimseye konuşma fırsatı vermez, çabuk öfkelenir, çabuk sakinleşir.
·         "Kürt"": Genellikle hamallık ya da bekçilik yapar, şiveli konuşur.
·         "Acem"" (Püser, Nöker): Ya İran’dan ya da Azerbaycan’dan gelmiştir. Mesleği genelde halıcılık, antikacılık ya da tefeciliktir. Bu zengin tip eğlenceye düşkündür ve etrafına para saçar.
·         "Arap": İki farklı türü vardır, ya “Ak Arap” veya “Kara Arap” olarak perdede gözükür. Çoğunlukla halayık, uşak veya deveci rolündedir. Kına, kahve, fıstık satar. Ak Arap'ın diğer adları: Hacı Fitil, Hacı Kandil, Hacı Şamandıra'dır.
·         "Arnavut" (Mestan Ağa, Bayram Ağa, Celo Ağa, Recep Ağa, Şaban Ağa, Ramazan Ağa): Bahçıvan, ciğerci, celep, korucu veya bozacı rolündedir. Cahil cesareti vardır. Çabuk öfkelenip hemen silahına davranır, bir kabadayı gibi davranır fakat sıkıyı görünce kaçar.
·         "Rumelili" ("Muhacir"): Trakya şivesiyle konuşan ve adı çoğunlukla “Hüsmen Ağa” olan bu tip perdeye pehlivan ve arabacı olarak gelir. Güreşte yenilince mızıkçılık eder.
·         "Yahudi" ("Çıfıt"): Korkak, yaygaracı ve geveze olan bu karakter eskici, sarraf veya tefeci olarak perdede gözükür. İnatçı ve pazarlıkçıdır.
·         "Frenk" ("Rum") : Türkçe kelimelerin arasında sıklıkla Rumca kelimeler sarfeder. Mesleği çoğunlukla doktor, meyhaneci, terzi ya da tacirdir.
·         "Ermeni": Müzik ve şiire düşkündür. Mesleği ya kuyumculuk ya da lağımcılıktır.
·         "Çerkez": Başında kalpak ve belinde kılıç vardır.
·         "Tuzsuz": Bu kabadayı tiplemesinin asıl adı "Tuzsuz Deli Bekir"dir. Kaba kuvvetine güvenir ve etrafındakile sürekli çatar, gözdağı verir. Her an kavga çıkarmaya hazırdır.
·         "Matiz": Rumca'da matiz sarhoş anlamına gelir. Elinde sürekli olarak şarap şişesi bulunan Matiz tasviri, sarhoş, külhanbeyi vb tipleriyle yaklaşık olarak aynıdır.
·         "Zeybek":Adaletsizliğe, haksızlığa ve zulme uğrayanları korumak için halkın içinden çıkarak başkaldıran silahlı bir halk kahramanıdır. Eşkiyaya karşılık olarak da kullanılmaktadır.
·         "Zenneler": Oyunun temasına göre farklı farklı rollerde gözükürler. Genelde az konuşurlar. Zenne Karagöz'ün karısı rolündeyse perdede gözükmez sadece sesi duyulur.
·         "Çengi": Genelde oyunun sonunda ortaya çıkıp oynayan bu karakterin adı genelde “çengi kız” veya “Afet”tir.
·         "Cazu": Uçmak ve insanları farklı kılıklara sokmak gibi doğaüstü yetenekleri olan yaratıklardır. Bir ejderin veya bir küpün üzerine binmişlerdir ve ellerinde yılan şeklinde kamçıları vardır.
·         "Cin": Bir diğer doğaüstü bir yaratıktır.






OYUN ÖRNEKLERİ:

BİLMECE
Hacivat (Gelir.): Karagöz’üm, ben sana bir şey söyleyeceğim.
Karagöz: Söyle bakalım.
Hacivat: Bilmece bilir misin?
Karagöz: Maşallah!
Hacivat: Efendim?
Karagöz: Maşallah!
Hacivat: Demek bilirsin!
Karagöz: Hem de nasıl…
Hacivat: Yaa!
Karagöz: Yaa! Ne sandın? Bilmece demek ben demek, ben demek bilmece demek. Söyle bilmeceni, al cevabını!
Hacivat: Peki Karagöz’üm, bir tane sorayım.
Karagöz: Sor bakalım.
Hacivat: “Sokakta aldım bir tane, evde oldu bin tane.” Nedir bu, bil bakalım?
Karagöz: Bunu bilmeyecek ne var?
Hacivat: Ne peki?
Karagöz: Tahtakurusu.
Hacivat: Hay körolmayasıca Karagöz’üm.Tahtakurusu olur mu?
Karagöz: Pekâlâ olur. Sokaktan bir tane kap da evde nasıl çoğalırlar gör.
Hacivat: Benim söylediğim bilmece nar.
Karagöz: Haaa, nar. (Güler.) He he heee!
Hacivat: Bir tane daha sorayım mı?
Karagöz: Sor bakalım?
Hacivat: Efendim,”Çınçınlı hamam, kubbesi tamam, bir gelin aldım, babası imam.”
Karagöz: (Atılır.) Onu bilirim. Hacivat: Kim?
Karagöz: Bizim mahallenin imamının kızı.
Hacivat: Değil Karagöz’üm. Bu benim söylediğim başka bir şey. Canlı değil fakat canlı gibi. Efendime söyleyeyim çalışır.
Karagöz: (Düşünür.) Canlı değil de canlı gibi Canlı gibi, canlı gibi… Bildim Hacivat! Hamam kurnası
Hacivat: Bilemedin, yahu saat derler buna saat… Hani sen bilmece biliyordun
Karagöz: Biliyordum ama unutmuşum…
Hacivat: Bir tane daha sorayım mı?
Karagöz: Sor bakalım.
Hacivat:”Yer altında kırmızı minare.”
Karagöz: Kim bilmez onu yahu?
Hacivat: Neymiş bakalım?
Karagöz: Kırmızı minare işte.
Hacivat: Değil! Bu yenir.
Karagöz: Yenir mi? (Düşünür.) Bilemedim.
Hacivat: Efendim, havuç.
Karagöz: (Hacivat’ı dövmeye başlar.) Sen de tokatları ye avuç avuç!
Hacivat: Dur Karagöz’üm, bir tane daha soracağım. Bilemezsen karışmam.
Karagöz: Hadi sor, bakalım.
Hacivat: “Bir ufacık fıçıcık, içi dolu turşucuk.”
Karagöz: Turşu fıçısı.
Hacivat: Değil efendim.
Karagöz: Fıçı turşusu.
Hacivat: Değil canım.
Karagöz: Lahana turşusu.
Hacivat: Değil gözüm.
Karagöz: Pırasa turşusu.
Hacivat: Değil ciğerim.
Karagöz: Turşuların turşusu.
Hacivat: Değil Karagöz’üm, değil. “Bir ufacık fıçıcık, içi dolu turşucuk” Karagöz: Adam turşusu.
Hacivat: Bak Karagöz’üm. Benim sorduğum bilmece hastalara şifa, dertlilere deva…
Karagöz: Verin şu fakire beş on para sadaka…
Hacivat: Ne oluyor Karagöz’üm?
Karagöz: Ne olacak. Dilenci duası yapıyorsun.
Hacivat: Bir ipucu daha vereyim. Sana sorduğum bilmece sarıca, suluca. Karagöz: Haaa, bildim! Aksaray hamamı.
Hacivat: Öyle değil efendim… Şimdi Karagöz’üm, seninle burdan kalksak…
Karagöz: Evet.
Hacivat: Bir misafirliğe gitsek.
Karagöz: Gitsek.
Hacivat: Efendim, kapıyı çalarız.
Karagöz: Neye çalıyoruz kapıyı?
Hacivat: Efendim, yani kapıyı açsınlar diye.
Karagöz: Haa… Ben de kapıyı şöyle gizlice aşıracaksın sandım.
Hacivat: Efendim, bize kapıyı açarlar mı? Karagöz: Açarlar.
Hacivat: “Buyurun” derler değil mi? Karagöz: Ya demezlerse?
Hacivat: Canım, derler. Efendim, gider misafir odasında otururuz. Bize birer kahve, birer de çay getirirler.
Karagöz: Ya getirmezlerse?
Hacivat: Canım, getirirler.
Karagöz: Getirirler, getirirler.
Hacivat: Efendim, hatta yemek vakti gelince tabi bize bir yemek yedirecekler.
Karagöz: Kim yedirecek yahu?
Hacivat: Kim yedirecek, ev sahibi.
Karagöz: Haa, ev sahibi.
Hacivat: Efendim, yemek vakti gelip de yemek yedirecekleri zaman, ilkönce yemek odasının ortasına bir şey sererler. Ne sererler Karagöz’üm?
Karagöz: Yemek odasının ortasına mı? Hacivat: Evet.
Karagöz: Çamaşır sererler.
Hacivat: Canım, ne münasebeti var?
Karagöz: Sokakta yağmur, yağış olur, kurusun diye.
Hacivat: Hayır efendim, sofra kurarlar.
Karagöz: Haa, sofra kurarlar.
Hacivat: Sofranın üstüne dört ayaklı ne korlar?
Karagöz: Dört ayaklı… (Düşünür.) Kedi korlar.
Hacivat: Değil Karagöz’üm masayı korlar.
Karagöz: Peki, canım koysunlar.
Hacivat: Sonra birer tas çorba getirirler.
Karagöz: Benimki işkembe olsun!
Hacivat: Peki, canım! Sonra bu çorbalara bir şey sıkarlar. Nedir bu?
Karagöz: Sıkarlar, sıkarlar… Kaşık sıkarlar.
Hacivat: Hayır canım, kaşık dizilir.
Karagöz: Sıkarlar, sıkarlar… Tuz sıkarlar.
Hacivat: Birader, tuz ekilir.
Karagöz: Sıkarlar, sıkarlar… Ekmek sıkarlar.
Hacivat: Canım, ekmek doğranır.
Karagöz: Sıkarlar, sıkarlar… Biber sıkarlar.
Hacivat: Hayır, biber serpilir.
Karagöz: Sıkarlar, sıkarlar, sıkarlar… Eee, artık misafirler dişlerini sıkarlar.
Hacivat: Canım, neden?
Karagöz: Birisi başlasın da sonra biz başlayalım, diyerekten.
Hacivat: Efendim, değil. Çorbanın içine ne sıkarlar? Onu soruyorum.
Karagöz: Hoppalaa! Sıkarlar, sıkarlar…
Hacivat: Ne sıkarlar?
Karagöz: Tabanca sıkarlar.
Hacivat: Tabancanın ne işi var?
Karagöz: Şehriyelerle pirinçler kavga ediyorlarsa ayrılsınlar diye.
Hacivat: Karagöz’üm, limon sıkarlar. Benim de sana söylemiş olduğum “Bir ufacık fıçıcık, içi dolu turşucuk”, “limon” değil mi?
Karagöz: Bunu kim bilmez be! Şurada oturan mini mini yavrular bile bilir. Sen şimdi bilmeceyi benden dinle.
Hacivat: Benim bilmecelere karnım tok.
Karagöz: Dinle bakalım.
Hacivat: Söyle Karagöz’üm!
Karagöz: Çabuk bilme haa!
Hacivat: Canım, söyle bakalım nedir?
Karagöz: E üstünde kaydırmaca.”
Hacivat: Gayet basit: Sabun.
Karagöz: Peki,”Dil üstünde kaydırmaca.”
Hacivat: Efendim, dondurma.
Karagöz: (Hacivat’ı dövmeye başlar.) Ben sana çabuk bilme demedim mi?
Muhavere
HACİVAT —(Şarkı söyleyerek perdeye gelir.)
Makamı: Segah
Gördün de beni bendettin,
Ne suçum görüp aman terk ettin,
Ağyar ile ülfet ettin,
Ne suçum görüp aman terk ettin!
(Perde gazelini ve duayı okuduktan sonra.)
Ooof, hay Hak!
Diyelim bu gece de Mevla'm işimizi rast getire.
Yar bana bir eğlence medet!
Kande varsa âşık-ı biçare cananın arar,
Dert ile bimar olan elbette dermanın arar.
Aman bana bir eğlence yar hey!
KARAGÖZ      — (Hacivat gazele devam ederken sallana sallana perdenin ortasına gelir, birdenbire Hacivat'a sarılır.) Hah!... Yakaladım kerata...
HACİVAT       — Aman birader. Ne yapıyorsun?
KARAGÖZ      — Ne yapacağım, seni pataklıyorum köftehor!
HACİVAT       — Aman birader enfiye kutumu kırdın.
KARAGÖZ      — Dikkat et nasırıma bastın! (Kavga ederlerken birdenbire Karagöz sırtüstü düşer, Hacivat üstüne çıkıp iki üç tekme attıktan sonra kaçar.)
KARAGÖZ      — (Arka üstü vaziyette) Of, aman... Aman da aman, hâlim yaman. Kerata, evirdi çevirdi, sonunda iki de tekme attı, defoldu gitti. Ay aman! Ay, ay, ay, ay!..(Yavaş yavaş kalkar.)
HACİVAT       — (Perdeye gelerek) Vay Karagöz'üm maşallah!
KARAGÖZ      — Selvinin tepesine bin de kuş avla (Tokat atar, Hacivat gider.)
HACİVAT       — (Tekrar gelir.) Aman Karagöz'üm. Böyle bilâsüal ve cevap, bendenizi darbe sebep?
KARAGÖZ      — Gelirken yarı yolda devrildi bir araba sepet. (Tokat atar, Hacivat gider.)
HACİVAT       — (Tekrar gelir.) Karagöz'üm artık çok oluyorsun. Beni tokatlamaya hakkın
yok.
KARAGÖZ      — Öyleyse al şu silleyi de burnuna sok. (Tokat atar, Hacivat gider.)
HACİVAT       — (Tekrar gelir.) Yazık yazık Karagöz'üm! Sabahleyin evden çıktım, çarşıdan geçerken bir serpuş aldım. Hem yeni serpuşumu göstermek hem de biraz yorgunluk almak için Karagöz'üme uğrayayım demiştim.
KARAGÖZ      — Ne yapayım. Ne olacak?
HACİVAT       — Canım efendim serpuş almıştım.
KARAGÖZ      — Sarhoş oldunsa bana ne?
HACİVAT       — Canım sarhoş değil, serpuş, serpuş...
KARAGÖZ      — İyi yahu ondan da bana ne?
HACİVAT       — Ayol öyle mi derler?
KARAGÖZ      — Ya nasıl derler?...
HACİVAT       — "Güle güle giy, başında paralansın!" derler.
KARAGÖZ      — Peki!.. Güle güle giy, başında paralansın!
HACİVAT       — Dönüşte odun deposunun önünden geçiyordum. Bari birkaç çeki de odun alayım, dedim. Aldım, eve gönderdim.
KARAGÖZ      — Güle güle, başında paralansın!
HACİVAT       — Ayol sus! Bu serpuş değil, değil, odun aldım odun...
KARAGÖZ      — İyi ya, güle güle başında paralansın.
HACİVAT       — Canım efendim öyle denmez!
KARAGÖZ      — Ya ne denir?
HACİVAT       — "Güle güle yak, otur da külüne bak!" denir.
KARAGÖZ      — Haa, peki... Güle güle yak, otur da külüne bak!
HACİVAT       — Derken efendim, geçen günkü yağmur, malûm ya, evin kiremitleri filân kırılmış, bütün yağmur evin içine akmış; bari bir iki dülger çağırayım da hem kiremitleri, hem de yıkık bazı yerlerini yaptırayım, dedim; evi bir güzelce tamir ettirdim.
KARAGÖZ      — Güle güle yak. Otur da külüne bak!
HACİVAT       — Aman ne yaptın birader?
KARAGÖZ      — Güle güle yak. Otur da külüne bak.
HACİVAT       — Canım efendim öyle denmez!
KARAGÖZ      — Ya ne denir?
HACİVAT       — "Oh oh! Maşallah pek memnun oldum, güle güle oturunuz, içinden hiç eksik olmayınız.” denir.
KARAGÖZ      — Oh oh! Maşallah pek memnun oldum. Güle güle oturunuz, içinden hiç olmayınız.
HACİVAT       — Eksik olma Karagöz'üm! Derken efendim, evimin tamir edildiğini gören alacaklılardan biri, Hacivat zenginleşmiş, ev yaptırıyor, gidip alacağımı isteyeyim diye para almaya geldi. Benim param tükendiğinden alacaklı ile boğaz boğaza kavga ettik. İkimizi mahkemeye götürdüler, bedel muhakeme ikimizi de hapse attılar.
KARAGÖZ      — Oh oh! Maşallah, pek memnun oldum. Güle güle oturunuz, içinden hiç olmayınız.
HACİVAT       — Ayol öyle denmez!
KARAGÖZ      — Ya ne denir, ne bileyim ben köftehor!
HACİVAT       — "İnşallah efendim, yakında biri sebep olur da çıkarır. Siz merak etmeyin, ötekini de çıkarırlar!" denir.
KARAGÖZ      — İnşallah efendim, yakında biri sebep olur da çıkarır. Siz merak etmeyin ötekini de çıkarırlar!
HACİVAT       — Aferin Karagöz'üm. Sonra efendim, iyice uğraştıktan sonra bizi hapisten çıkardılar. Ben o sevinçle koşa koşa eve geliyordum. Fırında ekmek çıkarılıyormuş, acele ile fırının kenarından koşarken küreğin sapı bir gözüme dokunup çıkarmaz mı?
KARAGÖZ      — İnşallah efendim, yakında biri sebep olur da ötekini de çıkarır. Siz merak etmeyin!
HACİVAT       — Canım öyle denmez!..
KARAGÖZ      Ya ne denir?
KARAGÖZ      — "İnşallah şifa bulursunuz, yakında hiç görmemişe dönersiniz!" denir.
KARAGÖZ      — İnşallah şifa bulursunuz, yakında hiç görmemişe dönersiniz! (Tokat atar,
Hacivat gider.) Kerata kapımın önünde yaptığı gürültü patırtı ile etrafı rahatsız ettiği yetişmemiş gibi, boş laflarla beni yormağa kalkıyor. Sen gidersin de beni Lofça çivisiyle mıhlamadılar ya! Ben de çekilir giderim ıydgâhe, dolâbe, dilber seyrine, bakalım âyine-i devrân ne sûret gösterir!

0 yorum:

Katkıda bulunanlar